Göç
Göç yaşına girmiş bir mülteciyim
Yaşanmamış aşkları sevda ülkesinde bırakarak
Terki diyar bir vatanın kurumuş çiçeklerini umutlarımla sulamaya gidiyorum.
Gitme demeni beklemiyorum
Çünkü ben; yüreğini bir bebek gibi kundaklayıp
Ayağımda sallayarak büyüttüğüm sevdaların adamıyım
Sebil sevişmeler senin olsun,gidiyorum...
Gözlerinin altına aşk çökmüş bir delikanlı
Nasıl derinden çekerse içine sigarasını
İşte öyle gömdüm seni kalbime
Kabuslar bana kalsın,benim hayallerimi sen kur
Ellerimde bayat şeker
Hiçbir sevgilinin suya yansımasın diye sahte yüzü
Yıldızları sapanla vuran çocukluğumu ziyarete gidiyorum...
Yokluğun zor gelir sanma sakın
Unutma!
Halkları değil,haplarıdır ayakta tutan devrilmiş liderleri
Ben ne ayrılıklar yuttum!
Zaman Ayarlı Sevda
Zaman ayarlı bir sevdaya tutulmuşum anlaşılan
Dakikası geldiğinde yüreğimde patlayacak
Sevginin zerreleriymiş demek birkaç zamandır kanıma karışan
Artık kaderime kimse engel olamayacak
Seni sevmem an meselesi
Ellerimiz değil gözlerimizdi gizli gizli buluşan
Birikmiş aşkımıza inanmayanlara onlar şahit olacak
Tek bir cümleydi çoktandır birbirimizin ağzında aranan
Beklenen o cümle bundan böyle hep havalarda uçuşacak
Seni sevmem iki dudak mesafesi
Sen olacaksın gönlümün tahtına en fazla yakışan
Dağılmış sevinçlerimiz şimdi gelip etrafımıza doluşacak
Rengarenk ışıklar vuruyor vaktiyle açmadığımız kapılardan
Dilim uygun kelimeler bulsa her şeyi bir bir anlatacak
Seni sevmekmiş dünya’;nın en anlatılmaz hissi
Pişman Mektuplar -I-
Hak edilmişliklere...
Leylek frağıyla puslu patikalardan göründüğünde
kedi tırnakları dökecek dallarında ki mundar evlatlarını
tam o sırada vuracak hanımeli kokusu yaşamlara
kıskanacak gündüz geceyi
aldanacak mutluluklar ayrılıklara
ve daim yaşayacak berduş yokluklar
sigara kendi kendine yanacak gönül ağarımda
kadehler izinsiz boşalacak uyuşmuş koynumda
hepsi hepsi içerimde alev alev
demlerim düş kekliklerini avda
yangınlarınızın yolu denize ters düşmüşse
yad edip omuz atsa düğümlü ruhum size
olmuyor...
yangınlarınızın yolu denize sırt çevirmişse
gayrı kuru topraklar kan ağlasın karanlıklarınıza.
Mısır Patlat Bana Anne
Saçlarım kıvırcık
Esmermişim epeyce
Ellerime oje sürüp
Bayılırdım havuzda seyretmeye
Mısır patlatır
Sinemaya götürürdün Bizi
Abim çelik çomak oynar
Canımı yakardı
Kardeşim hırçın
Bir ağacın tepesindeydi muhtemelen
Babam hep İşte
Babaannem
Kavga ederdi seninle
Evsahibimiz vardı
Oğlu ölmüştü
Havuzluydu evimiz
Konak gibiydi
Caddeleri genişti
Seni çok özlüyorum anne
Şarkışladan sivasa bir gurbet uzar.......
Pencereden insanları saydığımı
Gugu abinin omuzunda iğneye gittiğimi
Polis teyzenin ısırarak öptüğünü
Kardeşim doğunca Bilgehan geldiğini
Seni çok özlüyorum anne
Şarkışladan sivasa bir gurbet uzar.....
Ben öocuğun olmayı özlüyorum
Yeniden küçüğün
Mısır patlat bana anne
Büyümeyi sevmedim
Hayat bu kadar zorm u anne......
Yaşlı ellerini her öptüğümde Üzerinde çiçekli elbisen
Yan yan yürüyüşün
Sen ölümsüz baharsın anne
Yüzüme her baktığında
Neyin var diyorsun
Neyim olsun
Bende anneyim anne
Ben sılayım anne
Ben çocuğun olmayı özledim
Yeniden küçüğün
Mısır patlat bana anne
Büyümeyi sevmedim
Hayat bu kadar zor mu anne…;..
Yalan Ölüm
telef oldu yaşanılan günler..
ölüm biraz daha yaklaştı..
ecel ve eceller gelir oldu,
nasipler bile kayboldu...
aşklar martılara bırakıldı,
sevgiler askıda~..
şarkılarda kaldı yar deyişler,
çıkarsız sevdalar;
sağa sola sorulur oldu...
unuttular aşkın kılavuzunu,
zamanı harcadılar..
Ve,
Ölüm belki de şimdi... |